Sir Arthur Conan Doyle’ün 1902’de yayımlanan, serinin üçüncü kitabıdır. Sherlock Holmes ve en yakın dostu Doktor Watson ile beraber içine düştüğü bu olağanüstü olay, dönemin dinsel ve mitsel olayalara yaklaşımını temel alarak polisiye-gizem konusunda yazılmış en iyi kitaplardan biri olarak değerlendirilir.
Cehennemden gelen bir köpek olarak tanımlanan “Baskervillerin Köpeği”; iki karakterin mantıksal olarak çöktüğü, ve yoldaşlığın bir kelimeden fazla bir kavram oluğunu belirtirken dönemin iktidar ve sosyal olaylarını eleştiren Doyle, aslında insanın korkularının kendi düşmanı olduğunu sıradışı bir olay ile gözler önüne sermektedir.
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEioFhP3qLhOwCaGrhkqpHxRjLxtXeg85MWoa8ERTGe6Il65XaQc_QE3UL5oCot7MqPQXJkQLwHffnqYjL2NM_jDC-VVMF1cTOE0Lyw3CIPdPb86W237izwlOkFqi2cm1XBZFDIgSp1wbSQ/s320/sher35.jpg)
Dönemin edebiyat değerlerinden biri olan yabancılaşmayı, psikolojik ve sosyolojik yaklaşımla insanın kendine ve topluma yabancılaşması olarak niteleyen Sir Arthur; bireyin iç korkularını ve zihinsel çöküşü edebi bir dille kaleme alır. Sanayileşmiş bir toplumun ve çatışmalarla yıpranmış dünyanın içinde olayların üstesinden gelebilecek bir insan figürü ve kitabın kahramanı olan Sherlock Holmes, dönemin kalpsizleşmiş ve hissizleşmiş insanların figürü olarak kabul edilir. İyinin ve kötünün ötesinde adaletin aslında ne olduğunu bir kurgu ile her zaman dile getiren Sir Arthur, bu kurguda adaleti ve toplum düzenini sorgular.